Lisans eğitimini ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yüksek lisans eğitimi aldı. Türkiye Gazeteciler Sendikası İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyeliği yapmış olan Ergün, aynı zamanda Gazeteci Dayanışma Ağı üyesidir. Gazetecilik, yayıncılık, yazarlık ve editörlük yapan Doğan Ergün, Yeditepe Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde ders veriyor, İleri Haber’de köşe yazarlığı yapıyor.
Mücadeleyi halkın içerisine, devlet ve iktidar kurumlarının henüz kapatamadığı alanlara yani açık sahaya taşımayı öneriyoruz. En meşru ve toplumsal mevzileri koruyalım, oraya dönük tehdit ve saldırıları ifşa edelim ama bununla yetinmeyelim. İktidarın en gayrimeşru olabileceği, yeterince yığınak yapamadığı belki de öngörülebilir vadede yapamayacağı açık sahalara yerleşelim.
Sosyalist hareketin yerelleşmeye, yerelliklerde kök salmaya, buraların insanlarıyla büyümeye ve öğrenmeye ihtiyacı var. Her alanın kendine özgü dinamiklerini bilecek, tanıyacak, bölge insanının hassasiyetlerine dokunabilecek, partisini ve genel olarak da sosyalizmi onlar için faydalı hale getirecek, öyle gösterecek insanlarımız olmasını hedeflemeliyiz.
Bu yeni aşamada “En sert ve etkili muhalefeti sosyalistler yapıyor” algısı bir adım öteye taşınmalı. İktidar stratejisinin yeni ara hedefi, sosyalistleri ülkeyi yönetme iddiasına sahip, güven veren ve emekçilerin birlikte mücadele ettiklerinde kazanımlara sahip olabilecekleri bir güç haline getirmek olarak değerlendirilebilir.
Sosyalist hareket nihayet ve mutlaka "iktidar" üzerine daha fazla düşünmeli. Emekçilerin yöneteceği bir ülkenin bugün karşı karşıya olduğumuz düzenden hangi temel konularda farklılaşacağını, insanların gündelik yaşamlarını, çalışma hayatlarını, birbirleriyle ve doğayla ilişkilerini nasıl dönüştürebileceğini birlikte düşünmemiz ve anlatmamız gerekiyor.
Saray güçsüz değil ancak gücü mutlak da değil. Sarayın planları var ancak her şeyi kurgulama yeteneği yok. Onun zayıflığı, halk nezdinde desteği erimesine rağmen ve biraz da bu yüzden fütursuzca davranabilmesinden kaynaklanıyor.
Türkiye’nin gündeminde olan seçim, sosyalist siyaset için de çok değerlidir. Oy veren yurttaşı önemsediğini ve onlarla bir gelecek kurmak, hayatı değiştirebilme gücünü birlikte ele almak istediğini göstermek için bir sınav olacaktır. Ve belki on yıllardır ilk kez sosyalist siyaset bu seçimlerden güçlenerek çıkma imkanına sahiptir.
Ya, liberal-demokrat restorasyon “yel değirmeniyle” kavgaya girişilecek… Ya, siyaset alanı terk edilip, “sıramız bir gün gelir” diye vakit öldürülecek. Ya da, Saray’ın temeline kazma vurup, yeni merkez senaryoları alt üst edilecek. İşte, üçüncü ittifak bunun için gerekli. Kimse, halkı hiçe sayıp kendi oyununu kurmasın diye…
Siyaseti yalnızca “uluslar arasındaki çatışma” düzleminden okuyan, kendi ulusunun çıkarlarını başka ulusların üstünde tutan, bu anlamıyla “kardeşlik” kavramı ile yan yana gelmesi mümkün olmayan ulusalcılık, sizi doğal olarak hep sağa doğru çeker.